For an English version of this post, please click here.
Milton Friedman, 1970 yılında New York Times’da yayımlanan bir makalesinde, daha sonra Friedman Doktrini olarak anılacak bir ilkeden bahseder: Şirketlerin faaliyette bulundukları topluma karşı herhangi bir “ahlaki” yükümlülüğü yoktur, işletmelerin yegane sorumluluğu, kârlarını artırarak hissedarlarını memnun etmektir. Klasik kapitalist anlayışın en önemli yapı taşlarından biri olan bu görüş, günümüzde sürdürülebilirlik kavramının gittikçe önem kazanması ile birlikte geçerliliğini yitirmiş gibi duruyor: United Nations Global Compact’ın 2013 yılında yayımlanan Küresel Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporu’na göre[1], şirket yöneticilerinin %93’ü işletmelerin gelecekteki başarısı için sürdürülebilirliğin önemli olduğunu düşünüyor.
Bu çerçevede, işletme faaliyetlerinin sürdürülebilir bir hâle getirilmesi, şirketlerin yalnızca hissedarlar için değil, tedarikçiler, çalışanlar, müşteriler ve hatta çevre için değer yaratmasını gerekli kılmakta. İşletmelerin faaliyetlerinde pür kâr elde etme niyetinden farklı olarak takip ettikleri bu politikalara ise, çevresel, sosyal ve kurumsal yönetişim (ESG) adı veriliyor.
Adı üstünde, çevre politikaları ESG’nin üç ana sütunundan birini oluşturuyor ve ESG prensipleri iklim değişikliği ile mücadelede büyük önem taşıyor. O hâlde, ESG politikalarının iklim değişikliği ile mücadele anlamında hangi katkılarda bulunabileceğine bir bakalım.
- İklim ile İlgili Raporlamalar:
İşletmelerin sürdürülebilirlik ve iklim ile ilgili raporlamaları, yatırımcıların yatırım yapılmak istenilen şirketin çevreye duyarlılığı konusundaki farkındalığını artıyor. Böylelikle, şirketler ile yatırımcılar arasındaki çevre konuları özelindeki bilgi asimetrisi giderilmiş oluyor. Ayrıca böylesi raporlamalar işletmelerin kendi faaliyetlerini iklim değişikliği ile mücadele kapsamında gözden geçirmesini sağlayan bir öz denetim mekanizması görevi de görüyor. Bu kapsamda, Singapur, 2023 yılından itibaren borsada işlem gören ve finans, enerji, tarım, gıda ve ormancılık alanlarında faaliyet gösteren şirketlerin iklim ile ilgili faaliyetlerini zorunlu olarak raporlamasına yönelik bir düzenlemeyi hayata geçirdi [2]. Avrupa ve ABD’de de kurumsal sürdürülebilirlik raporlamalarına ilişkin regülasyon taslakları kamuoyu ile paylaşılmış durumda.
- Etki Yatırımı
ESG çerçevesi altında yer alan bir diğer fenomen ise etki yatırımı. Milton Friedman’ın şirketlerin yegane ahlaki yükümlülüğünün kâr etmek olması yönündeki görüşlerinin geçerliliğini yitirmesi ile benzer bir biçimde, yatırımcıların, şirketlere yatırım yaparken tek beklentisinin kâr elde etmek olması yönündeki değerlendirmeler de her geçen gün geçerliliğini yitiriyor. Onun yerine, etki yatırımı, yani bir yatırımdan beklenen finansal getirinin yanısıra ölçülebilir pozitif sosyal ve çevresel etkilerin gözlendiği yatırımlar öne çıkıyor[3]. İklim değişikliği ile mücadelede olumlu katkılar sağlayabilecek yenilenebilir enerji gibi alanlarda faaliyet gösteren işletmelere yatırım yapılması etki yatırımı anlamında ortak geleceğimiz için yapılabilecek arasında yer alıyor.
[1] https://www.unglobalcompact.org/library/371
[2] https://www.pinsentmasons.com/out-law/news/singapore-sets-out-corporate-climate-and-board-diversity-disclosure-requirements