Net Sıfır Meselesi

For an English version of this post, please click here.

Mevzubahis iklim değişikliği olunca, ‘net sıfır’ ya da ‘karbon nötr’ belki de en çok gündeme gelen kavramlar. COP 26’nın başkanlığını yürütmekte olan Alok Sharma’nın bir tweetinde belirttiği üzere, küresel ekonominin yüzde sekseninden fazlası, gelecekte net sıfır taahhüdünde bulunmuş durumda[1]. Peki, ‘net sıfır’ nedir? Başlayalım;

Net sıfır, atmosfere salınan sera gazı ile atmosferden ‘çekilen’ sera gazı miktarının eşit olması anlamına geliyor. Bir başka anlatımla, net sıfır meselesi çok temel olarak bir havuz problemi: Havuza giren sera gazı miktarı, havuzdan çıkan sera gazı miktarından fazla olmamalı. Bu çerçevede, net sıfıra ulaşabilmek için yapılması gereken iki şey var: Sera gazı emisyonlarını mümkün olduğunca azaltmak ve atmosferden olabildiğince çok miktarda sera gazı çekmek.

Sera gazı emisyonlarının mümkün olduğunca azaltılması konusu ile ilgilenince iklim değişikliği ile mücadele konusunda medyada yer alan haberlerin birçoğunun bu husus ile ilgili olduğunu fark ediyorsunuz. Yeşil enerji kaynaklarının kullanımı, elektrikli taşıtlara geçiş süreci, sanayinin mümkün olduğunca çevreci bir hâle getirilmesi, atık yönetimi ve tarımda daha çevreci bir yaklaşım gibi mevzuların tamamı sera gazı emisyonlarının azaltılması ile ilgili. Devletler tarafından da yeni karbon vergilerinin yürürlüğe konulması ve karbon emisyon ticareti sistemi gibi piyasa temelli mekanizmaların kurulmasının da sera gazı emisyonlarının azaltılmasına yönelik girişimler olduğunu belirtelim. Ülkemizde de Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na bağlı olarak 29 Ekim’de kurulan İklim Değişikliği Başkanlığı emisyon ticareti mekanizmasını tesis etmeye yetkilendirilmiş durumda.

Sera gazı emisyonlarını bitirmek ne pratik ne de teorik olarak mümkün olduğundan atmosferden emilen sera gazı miktarının artırılması net sıfır hedeflerine ulaşılabilmesi için olmazsa olmaz durumda. Literatürde carbon dioxide removal ya da greenhouse gas removal olarak da anılan bu faaliyeti gerçekleştirmenin farklı yöntemleri var. En başta, maliyet olarak da en uygun çözüm olarak, ormanlar geliyor. Ormanlar yalnızca atmosferden karbondioksit çekmekle kalmıyor, aynı zamanda ormansızlaşan alanların endüstriyel tarım gibi emisyon yoğun faaliyetlerde kullanılmasını da önlüyor. Yeni dikilen bir ağacın maksimum karbondioksit emme oranına erişmesinin ortalama olarak 10 yıl aldığı dikkate alındığında, ormansızlaşmayı durdurmanın neden çok önemli olduğu bir kez daha anlaşılıyor[2]. Okyanuslar da, atmosferden karbondioksit çekme konusunda ormanlara benzer bir işlev görüyor. Dünyanın üçte ikisinin su ile kaplı olduğu göz önünde bulundurulduğunda, okyanus habitatının korunması ve iyileştirilmesi ile beraber okyanuslar, yeryüzündeki tüm ormanlardan dört kat daha fazla karbondioksit emebilecek durumda[3].

Hemen belirtelim ki, atmosferden sera gazı çekmenin yapay yöntemleri de var. Doğrudan yakalama ve depolama (Direct air capture and carbon storage) olarak adlandırılan bu yöntemle, havadan çekilen karbondioksit, yer altında depo edilebiliyor. Ancak bu yöntem hem pahalı hem de kapasite olarak zayıf. Dünyada bugüne kadar 19 adet doğrudan yakalama tesisi inşa edilmiş ve bu tesislerden en büyüğü 8 Eylül’de İzlanda’da faaliyete başlamış durumda. 10 Milyon Dolara mal olan Orca adlı tesis, bir yılda 870 otomobilin yıllık emisyonu kadar karbondioksiti atmosferden çekebiliyor[4].


[1] https://twitter.com/AlokSharma_RDG/status/1452973359516602374

[2] https://royalsociety.org/-/media/policy/projects/greenhouse-gas-removal/royal-society-greenhouse-gas-removal-report-2018.pdf

[3] https://www.nature.com/articles/d41586-019-02832-w

[4] https://www.weforum.org/agenda/2021/09/worlds-biggest-carbon-machine-iceland/

Yorum bırakın